3-SULTAN'ın ADAMLARI

Vahdettin'in Almanya seyahatinde neden yanına Mustafa Kemal Paşa'yı aldığı tarihçilerin pek hoşlanmadığı bir konudur. Birkaç cümleyle geçiştirme çabaları daha fazla ilgi çekiyor ve derinlemesine inceleme arzusu uyandırıyor. Bulmacayı yine empati yoluyla çözelim; siz padişah olsaydınız, ülkenizin kaderinin konuşulacağı bir ‘Liderler Zirvesi’ne kiminle katılırdınız?

En güvendiğiniz adamınızla mı, yoksa...

Şehzade Vahdettin bu önemli toplantıya, Sultan II. Abdülhamid’i deviren Hareket Ordusu’nun kurmay komutanı Mustafa Kemal ile birlikte katıldı. Görünüşte saltanatın amansız bir düşmanı(!) müstakbel padişaha bu kadar yakın olabiliyorsa gerçekten düşman mıdır, yoksa en güvenilir adam mı?

Üstelik her ikisi de devlet başkanı protokolüyle karşılandı. Heyetteki üçüncü kişi Naci Paşa Mustafa Kemal’in Harp Okulundan öğretmeniydi, Almancayı iyi bilmesi nedeniyle tercüman olarak görevlendirilmişti. Yani Osmanlı Devleti’ni Veliaht Vahdettin ve Mustafa Kemal Paşa temsil etti.

Almanya seyahati riskliydi, Mustafa Kemal’in gerçek kimliğini deşifre edebilir ve saltanat karşıtı imajına ciddi zarar verebilirdi. Ama Gazi Mustafa Kemal en başından beri bu görev için yetiştirilmişti ve B planı gereği kurulacak yeni devletin lideri olarak bu işin de üstesinden gelmesi gerekiyordu.

Atatürk’ün anlattığına göre Vahdettin ilk tanışmalarında kim olduğunu henüz tam olarak bilmemektedir. Daha sonra, tren hareket ederken Mustafa Kemal Paşa’yı davet eder:

“Vahdeddin’in salonuna gireceğim vakit kendisini ayakta, beni bekler buldum. Oturdu, bana da oturmak için yer gösterdi. Bu dakikada, sarayında çok defa gözleri kapalı konuşan zatı, büsbütün başka bir vaziyette gördüm. Aksine, gözlerini çok kuvvetle açmış, dikkatle bana bakıyordu. Bir nutuk söyler gibi, şu tarzda konuştu:

‘Affedersiniz Paşa hazretleri, birkaç dakika öncesine kadar kiminle seyahat etmekte olduğumu bana izah etmemişlerdi. Ancak, trenin hareketinden sonra aldığım malumat üzerine gıyaben çok iyi tanıdığım ve takdir ettiğim bir kumandanımızla beraber bulunduğumu anladım. Ben sizi çok iyi bilirim…”


Dikkatli okuyucular, Mustafa Kemal’in anılarında gizli misyonunu ince mesajlarla bildirdiğini görebilir. Elbette bundan daha açık yazması mümkün değildi.

Yine Atatürk’ün hatıralarından okumaya devam edelim:

“Veliaht beni İmparatora tanıttı. Bir eli göğsü üzerindeki düğmelerinin arasına sokulmuş olan İmparator, diğer eliyle benim elimi tuttu ve çok yüksek sesle Almanca olarak:

‘On altıncı kolordu… Anafarta…’ sözlerini kullandı.

Bütün hazır bulunanlar İmparatorun bu uyarısı üzerine bana yöneldiler. Ben Kayzer’in ne demek istediğini anladığımdan biraz sıkıldım ve önüme baktım.”


Gerek Vahdettin, gerekse Kayzer Wilhelm tarafından kendisine gösterilen saygıyı Anafartalar’daki başarısına bağlayarak geçiştirse de satır aralarındaki mesajlar nettir. Mustafa Kemal bu seyahate müstakbel Devlet Başkanı sıfatıyla katıldı ve bizzat veliaht tarafından Alman müttefiklerle tanıştırıldı. Atatürk bu durumu daha açık yazamazdı.

Almanya seyahati sırasında, başta bizzat İmparator II. Wilhelm olmak üzere, bütün üst düzey devlet erkânı tarafından büyük bir saygıyla karşılanmış, her iki imparatorluğun da geleceği hakkında uzun uzun görüşmeler yapılmıştır.

“İmparator bir köşede ayakta Veliaht ile tatlı tatlı konuşuyor. Ben, arkasını iki salonun faslı müştereki olan kavsin duvarına dayamış, çok heybetli ve canlı, asil nazarlarında gerçekleri anladığı görülen, fakat anladıklarını her muhataba söylemekten muhteriz (çekingen) yüksek bir şahsiyet karşısındayım: Hindenburg!

Hindenburg ile görüşmek istiyor, kendisini bilhassa Veliaht ile beraber ziyarete gittiğimiz vakit temas etmiş olduğu tatlı musahabe (sohbet) zeminine sevk etmeye çalışıyordum.”


Bu görüşmelerin içeriğini tam olarak belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Ancak Atatürk’ün hatıralarından anlıyoruz ki, yakın gelecekte yeniden şekillenecek olan Osmanlı ve Alman Devletlerinin müstakbel başkanları bu seyahat sırasında tanıştırıldı.

Nitekim bir süre sonra Kayzer II. Wilhelm tahtından feragat ederek Hollanda’ya gitmek zorunda kaldı. Önce Almanya ‘Cumhuriyet’ rejimine geçiş yaptı. 1919’da ilan edilen Weimer Cumhuriyeti ile imparatorluk sona erdi.

İlginç bir şekilde, 1923’te Türk Cumhuriyeti’nin başına Mustafa Kemal geçerken, 1925’te Alman Cumhuriyeti’nin reisi Mareşal Hindenburg oldu. Hani birkaç yıl önce Almanya’da Mustafa Kemal ile uzun uzun fikir alış-verişinde bulunan ve yakın dostluk kuran Mareşal Hindenburg.

1917’de Almanya dönüşü hem Vahdettin hem de Mustafa Kemal tam bir tiyatro düzenledi. Her ikisi de Alman düşmanı rolü yaparak savaşın galibi İngiliz ve Fransızların zararını en aza indirmeye çalıştı. Daha sonra Mustafa Kemal saltanat ve hilafet karşıtı rolünü oynamaya devam etti.

Gerçekte ise Mustafa Kemal Paşa bu seyahat sonrası padişah ile daha da yakınlaştı. Hemen her konuda Vahdettin’e tavsiyelerde bulunuyordu. Neredeyse aileden biri olacak kadar samimiydiler. Hatta Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan ile evlenmesi bile gündeme geldi.56

Ancak daha önemli planları vardı.

Mustafa Kemal’in bir an önce Anadolu’ya gitmesi ve millî mücadeleyi başlatması gerekiyordu. Bu görev için hazırlıklar uzun zaman önce yapılmıştı, Anadolu’daki askerler ve halk padişahın göndereceği komutanı bekliyordu.

Malum olduğu üzere Mustafa Kemal’in resmi görevi, Karadeniz bölgesinde beliren isyancı(!) grupları bastırmak, 9. Ordu’dan kalan silahların halkın eline geçmesini engellemekti. Aslında bu görev için bir komutanın atanmasını Osmanlı Hükûmeti’nden İngilizler istemişti. Ama kimin görevlendirileceği konusunda tereddütler vardı. Belli ki, olağanüstü yetkilerle donatılacak bu kişinin İngilizlerin güveneceği biri olması gerekiyordu.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu göreve en uygun aday olduğu Sadrazam Damat Ferit’e aracılar vasıtasıyla iletildi. Mustafa Kemal’i Dâhiliye Nazırı Mehmed Ali Bey’e Ali Fuat Cebesoy önerdi.

“15 Mayıs 1919’da Damat Ferit Paşa’nın Nişantaşı’ndaki evinde kendisine verdiği özel akşam yemeğine Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa ile birlikte katıldı. Sadrazam, Mustafa Kemal’in salahiyetlerini hangi ölçüde ve nasıl kullanacağını merak ediyordu. Sadrazamın bu konuda tereddütlerinin olduğu anlaşılıyordu.”

Bu nokta önemlidir! Mustafa Kemal Paşa istediği zaman doğrudan Padişahla görüşebilirken neden Sadrazama ulaşmak için aracılara ihtiyaç duymuştur?

İngilizlerin kendisinden talep etmiş oldukları ‘güvenilir’ adam konusunda gereken özeni gösteren Sadrazam Ferit Paşa sonunda referansı verdi. Halk nezdinde muteber bir komutan olan Mustafa Kemal’in ‘itimat edilebilir’ olduğuna İngilizler de kanaat getirince operasyonun bir sonraki aşamasına geçildi.

Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliğine atanmasında, saltanat karşıtı faaliyetlerinin İngilizlere güven telkin ettiği kesindir. İstanbul’un işgali sırasında, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucusu Rahip Frew gibi ajanlarla da görüşmeler yapmıştı.58

Bu gizli toplantılarda İngiliz istihbarat elemanlarına duymak istediklerini söylemiş olması doğaldır. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin temel politikası olan ‘manda’ idaresine uygun şekilde ‘İngiltere kontrolünde bir ordu kurmak’ fikrini dile getirmiş olması da pekâlâ mümkündür. (...he suggested the idea to organize a Turkish army under British officers)

Mustafa Kemal sadece işgal yıllarında değil, Cumhuriyet kurulduktan sonra da İngilizlerin duymaktan hoşlanacağı söylemlerde bulundu. Ancak unutulmamalıdır ki, söz ve icraat farklı şeylerdir. Elbette İngilizler de Mustafa Kemal’e karşı temkinliydi, iki taraf da diplomasi maharetini sonuna kadar kullandı.

Her şey işgal altındaki bir ülkenin gelecek umutlarını bağladığı bir komutanın kişisel yeteneğine kalmıştı. O komutan, belki de tarihte çok az ajanın başarabileceği ustaca taktiklerle çok taraflı rolünü oynamak zorundaydı. Yaveri Cevat Abbas gibi bazı kaynaklar Mustafa Kemal Paşa’nın İngiliz entelijans (istihbarat) biriminin temsilcisi rahip Mr. Frew ile düzenli olarak görüştüğünü teyit eder.

Mustafa Kemal’in özel görevi hep Enver Paşa’nın karşısında olmayı gerektiriyordu. Padişah, muhaliflerin bir kanadını Enver Bey’in liderliği altında Almanya ittifakıyla pasifize ederken, diğer kanadı da Mustafa Kemal üzerinden kontrol etmeye çalışıyordu. Şüphesiz Mustafa Kemal’in görevi çok daha zordu. Çünkü O, Almanya yenildiği takdirde devreye girerek enkazdan bir galibiyet çıkarmakla görevliydi.

Rolünün gereğini hakkıyla yerine getiren Mustafa Kemal, tıpkı Damat Ferit gibi İttihat ve Terakki’den erken kopmuştu. Bu ortak yönleri kendisine duyulan güveni perçinliyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder