25-ŞEYTAN'ın ÇOCUKLARI

"Şeytanın sinagoguna bağlıyken kendilerine Yahudi süsü verenlere bak gör, ne edeceğim. Onlar Yahudi değiller; dedikleri yalan! Gör bak, onları ayaklarının dibine gelip eğilme ve seni sevdiğimi anlama zorunda bırakacağım." (Vahiy 3:9)

                                                       ***
Lejyon
Meryem oğlu İsa (a.s) Yahudilerin bazılarına İbrahim’in çocukları olduklarını söylerken, bir kısmına da ‘babanız iblistir’ diyordu:

 
“Siz babanız iblistensiniz ve babanızın isteklerini uygulamak istiyorsunuz. O, başlangıçtan beri katildir, hiçbir zaman gerçekten yana olmadı, çünkü onda gerçek yoktur.” (Yuhanna, 8/39-44)


Bu mecazi bir benzetme miydi, yoksa İsa (a.s) Yahudiler içinde İbrahim Peygamberin soyundanmış gibi görünerek kendini gizleyen şeytani bir familyanın varlığını mı bildirmişti?


“Şeytanın en büyük hilesi, sizi olmadığına inandırmasıdır.” der, Fransızların ünlü şairi Charles Baudelaire!

 
Sıkça duyarız şeytanın aslında sembolik olduğunu, insanın içindeki günah eğilimini simgelediğini, aslında böyle bir varlık olmadığını...


Oysa Kutsal Kitap yılan soyundan sıkça bahseder;

 
“Ardından gökte savaş oldu. Mikail ile melekleri ejderhaya karşı savaştı. Ejderha da melekleriyle birlikte savaştı. Ama ejderha yenildi. Artık gökte barınabilecekleri bir yer kalmadı. Koca ejderha aşağı fırlatıldı. Tüm yeryüzünü kandıran, adı iblis ve şeytan olan, şu eski zamanın yılanı yeryüzüne fırlatıldı. Melekleri de kendisiyle birlikte fırlatıldı.” (Vahiy, 12/7-9)


İlahî huzurdan kovulan şeytan ve onun türü olan cinler dünyaya sürüldüklerinde insanlarla temas halinde yaşamaya başlar. Kitab-ı Mukaddes’e göre yılanın soyu İbrahim Peygamberin nesli arasına karıştı ve kendilerini Yahudi olarak tanıttı:

 
“Yahya onları ‘Engerekler soyu!’ diye kınadı. Gelecek öfkeden kaçmanızı size kim öğütledi? Günahlarınızdan döndüğünüzü kanıtlayan yaşam ürünü getirin. Kendi kendinize atamız İbrahim’dir diye düşünmeyesiniz.”(Matta, 3/7-9)

 
Deccal ve Mesih, birbirine zıt iki kavramı temsil eder; iyilik ve kötülük, karanlık ve aydınlık gibi... Bu yüzden İngilizce İsa ‘Christ’ Deccal ise onun zıddı anlamında ‘Anti-Christ’ olarak adlandırılır. Işık belirdiğinde karanlık kendiliğinden kaybolur, savaşması gerekmez. İsa Mesih’in varlığı da Deccal’in yok olmasına yeterlidir.

 

Evrensel düzen zıtlıklar üzerine kuruludur. İblis soyu Hz. İsa’yı gördüğü anda kaçıyor ve zarar vermemesi için yalvarıyordu. İsa (a.s) Gerasiniler ülkesinde cine tutulmuş biriyle karşılaştı. Gece gündüz çığlık atarak mezarlıklarda gezinen ve taşlarla kendini yaralayan bu adamı pek çok defa zincire vurmuşlar ama prangaları da kırarak kaçmıştı. İsa’yı daha uzaktan görünce ortalığı sarsan bir çığlık atarak ‘Tanrı adına sana yalvarırım, bana eziyet etme!’ dedi.
 
“Çünkü İsa ‘Kötü ruh, adamdan çık’ demişti. İsa ‘Adın ne?’ diye sordu. O da ‘Benim adım Lejyon’ dedi. Çünkü biz kalabalığız.” (Markos, 5/8)

 
Kod Adı: Lejyon! Çünkü sayıları çok fazla...

 
İslami kaynaklara göre de iblis cin türündendir:  “O (iblis) cinlerdendi. Rabbinin emrinden dışarı çıktı.” (Kehf, 50)



“Böylelikle peygamberlerin canına kıyanların çocukları olduğunuza ilişkin kendinize karşı tanıklık ediyorsunuz. Tamamlayın bakalım atalarınızın yarım kalan işini. Yılanlar, engerekler soyu! Cehennem yargısından nasıl kaçıp kurtulacaksınız?” (Luka, 11/31-33)


Peygamber Düşmanı
Kitab-ı Mukaddes gibi Kur’an-ı Kerim de peygamberlere düşmanlığı görev edinen Lejyon’dan bahseder;

 
“Böylece biz, her peygambere cin ve insan şeytanlarını düşman kıldık.”(En’am, 112)

 
Tek amaçları ilahî mesajı engellemek olan bu familyanın, misyonları gereği sıkça ‘inanmış’ rolü yaptığı da bilinir;

 
“İsa onları ‘Siz on ikileri ben seçmedim mi?’ sözüyle yanıtladı ‘Üstelik içinizden biri iblisin tekidir.’ İşkariyotlu Simon’un oğlu Yahuda’dan söz ediyordu. Çünkü on ikilerden biri olup İsa’yı ele verecek kişiydi.” (Yuhanna, 6/71)

 
İblisin insan bedenine sahip olmasını Kutsal Kitap şöyle anlatır:

 
“Şeytan on ikilerden biri olan İşkariyot adlı Yahuda’ya girdi. Yahuda gitti, başrahiplerle ve tapınak görevlileriyle İsa’yı nasıl onların eline vereceğini danıştı.” ( Luka, 22/3)

 
İnsan suretinde şeytanların varlığını sadece Kitab-ı Mukaddes değil, İslamî kaynaklar da bildirmektedir. Peygamber (s.a.v) bir gün Ebu Zerr’e ‘İnsî ve cinnî şeytanların şerrinden Allah’a sığındın mı?’ diye sordu. Ebu Zerr hayretle; ‘Ya Resulallah, insanlardan da şeytan var mıdır?’ deyince ‘Evet vardır, belki de daha şerlidir.’ buyurmuşlardır.1

 
Bir başka Hadis-i Şerif, iyi zamanlardan sonra kötü devirlerin geleceğini haber verir:

 
“Benim yolumdan gitmeyen, bana tabi olmayan hükümdarlar gelecek; aralarında bazılarının cismi insan, özü şeytandır.”2

 
Görünüşü insan, gerçekte ise şeytan olan bu yaratıkların varlığına günümüzün materyalist dindarları inanmakta zorlansalar da, pek çok İslam âlimi bundan şüphe duymamaktadır;

 
“İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli habis (kötü) ruhlar bil-müşahede bulunduğu gibi, cinlerden cesetsiz habis ruhların bulunduğu da o katiyettedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerîr insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar...”3

 
Arapça ve İbranice sözcükler sessiz harflerle yazılır. Aynı kökten olan kelimeler belirlenirken sadece sessiz harfler dikkate alınmalıdır.

 
“Musa onun cannun (yılan) gibi hareket ettiğini gördü.” (Neml, 10)


Yılan ve c(i)n arasındaki ilişkiye pek çok örnek verilebilir, ama burada bizim için daha önemli olan başka bir konudur.
 
Yahudiler gerçekten Yahudi mi?
Kitab-ı Mukaddes sahte Yahudilerin varlığından pek çok defa bahseder. Mevcut bilgilerimiz henüz bu iki zıt soyun DNA testiyle belirlenmesine yetecek düzeyde değil. İleride böyle bir imkânı elde edecek miyiz, bilemiyoruz. Fransız genetik uzmanı Gérard Lucotte uzun süredir İsa (a.s) ve Yahudilerin DNA yapısını araştırıyor. Şimdilik şu kadarını söyleyebiliriz ki, genetik veriler İsa Peygamberin beyanını doğruluyor. Bugün kendisini Yahudi olarak tanımlayanların çok büyük bir bölümü, ne tek bir erkek, ne de Yahudi geleneğinde sözü edilen dört kadından geliyor.

 
DNA testleri Yahudilerin soyunun pek çok anne ve babadan devam ettiğini gösteriyor. Yahudi toplumlar yüzyıllar boyu farklı ülkelerde yaşamış olmaları nedeniyle, bulundukları coğrafyaya göre haplo-grup oranları değişmektedir. Aşkenazilerin anne tarafından mtDNA* haplogrupları şöyledir; (*Mitokondrial DNA; ilk kadına kadar anne soyu gösteren genetik şecere)


K % 31-40
H % 14-27
N1b % 6-10
J % 9-10
HV % 8-12
U % 5-7
T % 3-7
W % 2-3

 
Seferadlar da aynı gruplardan olup oranları farklıdır. Aslında her Musevi toplumda bu oranlar bölgelere bağlı olarak değişmektedir, bu yüzden net bir rakam vermek mümkün değil.

 
On binlerce yıl önce oluşmuş bu haplogrupların alt grupları da dikkate alınırsa, bugünkü Yahudi nüfusunun değil dört, belki de yüzlerce kadının neslinden devam ettiği görülür. Ancak yine de bu gruplar içinde ‘K’ göze çarpıyor. Sadece en yüksek oranı oluşturması açısından değil, üç alt grubun çoğunlukla Yahudilerde görülmesi dikkat çekicidir:

K1a1b1a
K1a9
K2a2

 
Bu üç alt grup Yahudi olmayan toplumlarda yok denecek kadar azdır. Bu veriler Yahudilerin bir bölümünün yaklaşık 100 jenerasyon öncesinde aynı soya dayandığını gösteriyor.

 
Bu veri Tanakh* ile uyumlu bir sonuçtur. Ama buradan DNA testleri Tanakh’ın doğruluğunu veya yanlışlığını kanıtladı gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Bilimsel açıdan üç haplogrup, onlarca kadın anlamına da gelebilir, sadece üç kadın da olabilir. Bu yüzden ‘uyumludur’ kelimesini kullanıyoruz. (*Eski Ahit: Tevrat ve diğer metinleri içeren Yahudilerin kutsal kitabının bütünü)

 
Yakup Peygamberin iki cariyesi iki farklı haplogruptan ise, kardeş olan iki eşi de aynı haplogruptan olmalıdır. Dolaysıyla üç mtDNA grubu Yahudi geleneğindeki anlatımla uyumludur. Ancak bu durumda nüfusun çoğunluğunu oluşturan diğer haplogrupların Yahudi soyundan olmadığını kabul etmek gerekir.

 
Baba tarafından da oldukça karışık bir tablo söz konusudur. Yahudiler üzerinde yapılan dört temel araştırmadan elde edilen haplogrup oranları birbirine yakındır;


J1 % 17-24
J2 % 15-23
E1b % 17-20
G % 7
Q1b % 5-7
R1b % 11
R1a % 7-12

 
Kohen’lerin bir erkek atadan gelip gelmediği araştırıldı. Y-Kromozom Harun adı verilen bu kişinin En Yakın Ortak Ata* olması durumunda soylarının tek erkekten geldiği kanıtlanmış olacaktı. (*MRCA: The Most Recent Common Ancestor)

 
Kohen İbranice ‘kâhin’ anlamına gelen bir sözcüktür. Musa Peygamberin kardeşi Harun soyundan olanlara dini işleri yönetme yetkisi, yani bir çeşit rahiplik statüsü verildiği için Kohen olarak adlandırılmışlardır. Aslında Levi kabilesine mensupturlar. Eğer Kohen’lerin tümü tek bir atadan geliyorsa bu kişi Y-kromozom Harun veya Levi (Yakup Peygamberin 12 oğlundan biri) olabilir.

 
Bu ortak atayı belirlemek amacıyla yapılan araştırmaların sonucu Kohen’lerde 6 STR marker (belirteç) tespit edildi. Ancak bu tek başına Yahudilere özel bir genetik marker değildir, başka halklarda da görülür. J1c3 (J-P58) alt grubundan olan Kohen’lerin neredeyse yarısı birbiriyle oldukça yakın akrabadır. Bu genetik özelliğe sahip olan Kohen’lerin 3000-4000 yıl öncesinde tek erkek atalarının olması mümkündür.

 
Musevi ve İslam geleneğinde İbrahim (a.s) ortak ata olduğu için Kohen ve Seyyit-Şerif ailelerin aynı Y-DNA haplogrubundan olması gerekir. Eğer Ürdün kraliyet ailesi gibi Haşimi soyundan olduğunu ifade edenlerin beyanı esas alınırsa, İbrahim Peygamberin Y-DNA haplogrubu J1c3 (eski kod J1e / M267 SNP-L147 pozitif) olmalıdır. O’nun y-kromozomu bir koldan İshak ile İsrail oğullarına aktarılırken, diğer koldan ise İsmail’den Haşim oğullarına geçmiştir. Sonuç olarak, bugün kendisini Yahudi olarak tanımlayanların en iyi ihtimalle %20’si İbrahim Peygamberin soyundan olabilir.

 
Demek ki İsa (a.s) birilerine “Siz İbrahim’in çocukları değilsiniz” derken haklıdır. Diğer taraftan Kutsal Kitabın Yahudilerin bir bölümüne ısrarla şeytanın çocukları, yılan ve engerek soyu demesi de ilginçtir. İblisin insan formunda çocukları var mıdır, insanlarla melezleşmiş olabilir mi, bilimsel açıdan tartışılması zor bir konudur. Bu yüzden genetikten çok dini ve mistik kaynaklardan yararlanmak zorundayız.



“Şüphe yok ki Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim’i ve İmran soyunu seçti, âlemlere üstün kıldı." (Âli İmran, 33)



Seçilmiş Soy
Detayda anlaşmazlığa düşseler de, Müslümanlar ve Hristiyanlar Meryem oğlu İsa’nın babasız doğduğunda ittifak halindedir. Daha doğrusu, babasının bir insan olmadığı hususunda hemfikirdirler. Henüz bilimsel bir kanıt bulunmasa da, yeryüzünde üç milyardan fazla insanın inancını görmezden gelemeyiz. Hristiyanlar, babası Tanrı’dır derken, şirke girmekten korkan İslam bilginleri de yüzyıllar boyunca Meryem’e gönderilen Cebrail’dir diye ısrar ettiler. Bu fobinin hâlâ devam ettiği Diyanet meâlinde açıkça görülür:

 
“Kitap’ta Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. (Meryem, 16)

 
Oysa Kur’an-ı Kerim hiçbir zaman Meryem’e gönderilenin Cebrail olduğunu söylemedi, bu tercüme âlimlerin kişisel tercihinden ibaretti. Allah (c.c) tefsire, yoruma gerek bırakmadan “Biz Meryem’e Cebrail’i gönderdik” diyebilirdi, ama böyle demedi.

 
Nitekim Abdülbaki Gölpınarlı tercümesinde daha objektif davranıyor:

 
“…Ve ailesiyle arasına bir perde germişti. Derken ona ruhumuzu göndermiştik de gözüne, azası düzgün bir insan şeklinde görünmüştü.”


Kimin doğru tercüme ettiğini anlamak için Arapça bilmeye bile gerek yok, âyetin orijinali aynen şöyle:

 
“…fe erselnâ ileyha ruhenâ fe temessele leha beşeren seviyyâ”

 
Kur’an açıkça “O’na ruhumuzu gönderdik” diyor. Ruhena sözündeki ‘na’ eki Arapça aidiyet bildirir, yani ‘bizim’ anlamında.

 
Peki, neden İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu Kutsal Ruh’un Meryem’e mükemmel bir insan suretinde görünmüş olmasından rahatsız oldu? Acaba bazı Müslümanların buna dayanarak İsa’nın babası Tanrı’dır sözüne inanıp şirke gireceğinden mi korktular? Olabilir…

 
Bildiğimiz kesin bir şey varsa, o da İsa Peygamberin hiçbir zaman Tanrı olduğunu iddia etmediğidir. Kitab-ı Mukaddes’te geçen baba-oğul tabirlerini ilah anlamında kullanmadığı açıktır. Çünkü eski çağlarda Tanrı, koruyan, gözeten, himaye eden anlamında ‘baba’ sözüyle ifade edilirdi, hatta Müslümanlar arasında bile bu kullanım yaygındı. İsa (a.s) ‘babam’ derken kendisini diğer insanlardan ayrı tutmuyordu;

 
“İnsanların suçlarını bağışlarsanız, göksel babanız da sizleri bağışlar. Ama bağışlamazsanız, babanız da sizin suçlarınızı bağışlamayacaktır.” (Matta, 6/14) 


Demek ki İsa (a.s) sadece kendisinin değil, bütün insanların babasını Tanrı olarak tanımlıyordu ve ona layık oğullar olmaya davet ediyordu. Buna benzer âyetler çoktur. Yani ortada bir ilahlık iddiası yoktu. Ama Hristiyanlar da –tıpkı Müslümanlar gibi– kendi kutsal kitaplarını farklı anlamayı tercih ettiler. Baba ve oğul sözlerinden ‘Tanrı’ olduğu anlamı çıkardılar.
 
Bir diğer yorum hatası ‘rabbi’ sözcüğünden kaynaklandı. Bu, Tanrı’yı kasteden anlamda ‘Rab’ değil, dini öğretenlere bir hitap şekliydi. Havarilerin İsa’ya rabbi (efendim) diye hitap etmeleri gayet doğaldı. Bugün bile Yahudi din adamlarına ‘rabbi’ denmektedir.

 
Tanrı olduğu iddiasında bulunmamasına rağmen, İsa Peygamberi özel kılan bir durum vardı. Mucizeleri insanları şaşkınlığın ötesinde hayrete düşürüyordu. Kimsenin daha önce ne gördüğü, ne de duyduğu bu mucizeler O’nun insanüstü bir varlık olarak algılanmasına neden oldu.

 
“...Ben size Rabbinizden bir delille geldim. Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah’ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.” (Âli İmran, 49)


Bu mucizelerden dolayı kendisine aşırı saygı gösterilmesi doğal karşılanabilir. Ama yine de Kutsal Kitabın hiçbir yerinde İsa (a.s) veya annesi Meryem için ‘Tanrı’ ifadesi geçmez. Ancak pek çok defa ‘İnsanoğlu’ndan bahsedilir;
 
“Öğrencilerle birlikte Galile’deyken İsa onlara ‘İnsanoğlu insanların eline teslim edilecek, O’nu öldürecekler, ama üçüncü gün dirilecek.’ dedi.” (Markos, 9/30-32; Luka, 9/43b-45)

 
‘Sonsuz Yaşam Arayan Varlıklı Genç’ bölümünde İnsanoğlu’ndan ölen ve tekrar dirilen biri gibi bahsetmesi ilginçtir;

 
“Dağdan inerlerken İsa onlara emir verdi: İnsanoğlu ölüler arasından dirilinceye dek bu gördüğünüzü hiç kimseye anlatmayın.” (Markos, 9/2-13; Luka, 9/28-36)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder