33-SIRRIN SIRRI

"İsa Yeruşalim’e çıkarken on iki öğrenciyi bir yana çekti ve yolda onlara ‘Bakın’ dedi. Yeruşalim’e çıkıyoruz. İnsanoğlu başrahiplerin ve dinsel yorumcuların eline verilecek. Kendisini ölümle yargılayacaklar. Sonra da alay etmek, kamçılamak ve çarmıha çakmak için O’nu ulusların eline teslim edecekler. Üçüncü gündeyse O dirilecek." (Markos, 10/32-34; Luka, 18/31-34)

‘İnsanoğlu’ derken İsa (a.s) sanki bir başkasını kastediyor gibidir. Yukarıdaki cümlelerde üçüncü tekil şahıs kullanılmıştır. İsa (a.s) İnsanoğlu’na hep ‘O’ zamiriyle işaret etmiştir. Kur’an-ı Kerim de tıpkı Kitab-ı Mukaddes gibi çarmıha gerilenin İsa (a.s) olmadığını söylemektedir;

“Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve ‘Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük’ demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 156-158)


İlginçtir; Aziz Yuhanna pek çok sahte peygamber geleceğini, sadece İsa Mesih'i tasdik edenin gerçek Peygamber olduğunu haber vermesine rağmen Hristiyanlar kendi Kutsal Kitap'larına gözlerini kapar;


“İsa Mesih’in beden alıp geldiğini kabul eden her ruh Tanrı’dandır. Tanrı’nın Ruhu’nu bununla tanıyacaksınız. İsa’yı kabul etmeyen hiçbir ruh Tanrı’dan değildir. Böylesi, Mesih Karşıtı’nın ruhudur. O'nun geleceğini duydunuz. Zaten o şimdiden dünyadadır. Evlatlarım, siz Tanrı’dansınız ve sahte peygamberleri yendiniz. Çünkü sizde olan, dünyadakinden üstündür. Sahte peygamberler dünyadandır. Bu nedenle söyledikleri sözler de dünyadandır ve dünya onları dinler. Bizse Tanrı’danız; Tanrı’yı tanıyan bizi dinler, Tanrı’dan olmayan dinlemez. Gerçeğin Ruhu’yla yalan ruhunu böyle ayırt ederiz.”  (Yuhanna, 4:2-6)

Yuhanna'ya inanan birinin İslam'a da inanması gerekirdi, çünkü Kur'an açık şekilde İsa Mesih'i müjdeler, demek ki o ruh Tanrı'dandır! Bir kez daha Kutsal Kitap’la Kur’an-ı Kerim’in uyumlu olduğunu görüyoruz.

Ancak hayret verici olan, bir taraftan Hristiyanların ısrarla İsa (a.s) çarmıha gerildi demelerine karşın, bazı Müslüman âlimlerin de ihanet eden Yahuda’nın İsa (a.s) sanılarak öldürüldüğü şeklinde yorumlarıdır.

Oysa Kutsal Kitabın âyetleri açıktır. İnsanoğlu öyle birisidir ki, kendi isteği ile canını feda etmiştir;

“İnsanoğlu da kendisine hizmet edilsin diye gelmedi. Tam tersine, hizmet etmeye ve canını pek çok kişi yararına kurban olarak vermeye geldi.” (Markos, 10/35-45) 

Zaman ve mekânla bağımlı olmayan bu Zat geçmişte ve gelecekte pek çok defa ölmüş-dirilmiş gibi anlatılır. Sanki ölüm ve hayat ona tabidir;

“İsa, on iki öğrenciyi bir yana çekip onlara ‘Bakın’ dedi. ‘Yeruşalim’e çıkıyoruz. İnsanoğlu için peygamberlerce yazılmış olanların tümü tamamlanacaktır. Ulusların eline verilecek, O’nunla alay edecekler, aşağılayacaklar, yüzüne tükürecekler. Kamçıladıktan sonra O’nu öldürecekler. Üçüncü gün dirilecek.’ Ama öğrenciler bu sözlerin tekini bile anlamadı. Bu bildiri kendilerinden gizlendiği için söylenenleri kavrayamadılar.” (Matta, 20/17-19; Markos, 10/32-34)

İşin aslı şu ki, bu esrarengiz bilgiyi o gün öğrenciler anlayamadığı gibi iki bin yıl boyunca da anlayan pek olmadı. Hristiyan bilginler bir taraftan İsa’ya Tanrı’nın oğlu derken, diğer taraftan İnsanoğlu olarak adlandırılan yine İsa’dır diyerek çelişkiye düştüler.

“Topluluğu on ikiler’den biri, Yahuda adındaki adam yönetiyordu. Yahuda öpmek için İsa’ya yaklaştı. Ama İsa ona ‘İnsanoğlu’nu bir öpüşle mi ele veriyorsun, Yahuda?’ dedi.” (Matta, 26/47-56; Markos, 14/43-50; Yuhanna, 18/3-11)

İsa (a.s) en başından beri Yahuda’nın ihanet edeceğini ve İnsanoğlu’nun da kendi yerine canını kurban edeceğini biliyordu. Ancak bu sırrı öyle bir şekilde ifade etti ki, İnsanoğlu derken kendisini mi, yoksa bir başkasını mı kastettiğini kimse anlayamadı.

“Gün ağarınca halkın ihtiyarları –başrahiplerle dinsel yorumcular– toplandı. İsa’yı Kurulları’na götürdüler. ‘Söyle bize, sen Mesih misin?’ diye sordular. İsa onlara, ‘Eğer söylersem iman etmeyeceksiniz’ dedi. ‘Ve soru sorarsam yanıtlamayacaksınız. Ama bundan böyle İnsanoğlu İlahî Kudret’in sağında oturacaktır.” (Matta, 26/59-66; Markos, 14/55-64; Yuhanna, 18/19-24)


Kutsal Kitap gizemli ifadelerle doludur. İsa (a.s) o günün şartlarında halkın anlamasına imkân olmayan bir hikmeti açık etmedi, işaret etmekle yetindi. Çünkü bu bilgiler çoğunlukla geleceğe ilişkindi;

“Çünkü İnsanoğlu babasının yüceliğinde melekleriyle gelecek ve o zaman herkese yaptığı işe yaraşan karşılığı verecek. Doğrusu size derim ki, burada duranlar arasında, İnsanoğlu’nun hükümranlığında gelişini görmeden önce ölümü tatmayacak kişiler vardır.” (Markos, 8/31-9/1; Luka, 9/22-2)

Zamanın Sahibi
Bediüzzaman beş hayat tabakası olduğundan bahseder. Eskiden ‘boyut’ kavramı yoktu. Bu yüzden ‘yedi kat sema’ veya ‘beş hayat tabakası’ gibi ifadeleri modern zamanlarda boyut olarak anlamayı tercih edenler olabilir, anlayışla karşılanmalıdır.

İkinci hayat tabakası “Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeri ihtiyaçlarla daimî bağımlı değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir.”5

Üçüncü hayat tabakası ise; hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, beşeri ihtiyaçlardan arınarak cismani bedeni melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kazanır.6

‘Ahirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-i Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek’ meâlindeki hadisin sırrı şudur ki:7

“Ahir zamanda, materyalist felsefe, dinsizlik ve Allah’ı inkâr akımına karşı İsevîlik dini saflaşıp hurafelerden arınarak İslâmiyete inkılâp edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı mânevîsi, semâvî vahiy kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür. Öyle de, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahsı mânevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahsı mânevîsini temsil eden Deccalı öldürür...”8


İslam bilginlerine göre İsa (a.s) cismani bedeniyle iki bin yıldır yaşamaktadır ve ahir zamanda (kıyamet öncesi son dönemde) insanlığı kurtarmak için tekrar gelecektir. Bu, Hristiyan inancına da uygundur. Peki, İsa Mesih ve Kutsal Kitap’ta sözü edilen ‘İnsanoğlu’ aynı kişi midir?

“Gökten inmiş olan İnsanoğlu’ndan başka hiç kimse göğe çıkmış değildir. Tıpkı Musa’nın çölde yılanı yükselttiği gibi İnsanoğlu’nun da yükselmesi gerekir. Öyle ki, O’na iman eden herkesin sonsuz yaşamı olsun.” (Matta, 21/12-13; Markos, 11/15-18; Luka, 19/45,46)

“Ardım sıra gelen sizler de yeniden kurulacak düzende, İnsanoğlu yüceliğin tahtında oturunca O’nunla birlikte on iki tahta oturup İsrail’in on iki soyunu yargılayacaksınız.” (Markos, 10/17-31; Luka, 18/18-30)


İkinci hayat tabakasında yaşadığı belirtilen ve âdeta zamanda yolculuk yapar gibi dilediği vakitte farklı isimlerle vücut bulan İlyas (a.s) Kutsal Kitap’ta sözü edilen İnsanoğlu olabilir mi?

“İsa Filippi Kayseriyesi yöresine gidince öğrencilerine bir soru yöneltti: ‘İnsanlar İnsanoğlu’nun kim olduğunu söylüyorlar?’ Öğrenciler ‘Kimi Vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi Yeremiah, kimi de peygamberlerden biridir diye söz ediyor’ dediler.” (Markos, 8/27-30; Luka, 9/18-21)

Hristiyanlar, İnsanoğlu’ndan kastedilenin İsa (a.s) olduğuna inansa da, aslında Kutsal Kitap İnsanoğlu’nun Yahya veya İlyas (a.s) olduğuna işaret etmektedir. Her ne kadar İlyas (a.s) dokuz asır önce yaşamış olsa da...

“Vaftizci Yahya’nın günlerinden bu yana, göklerin hükümranlığı zorlanıyor ve zorlu olanlar onu ele geçiriyor. Çünkü tüm peygamberler ve ruhsal yasa, Yahya’ya dek peygamberlik etti. Eğer kabul etmek isterseniz, gelmesi beklenen İlyas odur. Kulağı olan işitsin.” (Matta, 11/12)

İsa (a.s) bazen üstü kapalı, bazen de açık şekilde İlyas’ın kendisinden kısa süre önce doğarak Mesih’in gelişini müjdeleyen Yahya (a.s) olduğunu belirtmişti;

“Öğrenciler kendisine bir soru sordular: ‘Dinsel yorumcular acaba neden ilkin İlyas’ın gelmesi gerektir’ diyorlar?’ İsa, ‘Evet’ dedi. ‘İlk önce İlyas gelir ve her şeyi düzene koyar. Gerçi İlyas gelmiş bulunuyor. Ama size derim ki, onu tanımadılar. Tersine, ona gönüllerinin dilediğini yaptılar. Tıpkı bunun gibi, İnsanoğlu’nun da onların elinden çekeceği var.’ Bunun üzerine, öğrenciler kendilerine Vaftizci Yahya’dan söz ettiğini anladılar.” (Markos, 9/2-13; Luka, 9/28-36)

Kutsal Kitap’ta Yahya ile İlyas arasındaki ilişkiyi gösteren pek çok bölüm vardır;

“Zekeriya Tanrı önünde rahiplik etmekteydi. Rahiplik töresi uyarınca, Rabbin tapınağına girip buhur sunma sırası kura sonucunda ona düştü. Buhur yakıldığı sırada tüm halk topluluğu dışarıda dua ediyordu. Tanrı’nın bir meleği buhur sunağının sağında durarak Zekeriya’ya göründü. Melekle karşılaşan Zekeriya’nın yüreği kalktı, içini korku sardı. Ama melek ‘Korkma, Zekeriya’ dedi. ‘Çünkü duan işitildi. Eşin Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. Sana sevinç ve kıvanç getirecek. O’nun doğumuna çok kişi sevinecek. Çünkü Rabbin önünde yüce bir insan olacak. Şarap ve alkollü içki kullanmayacak. Daha annesinin karnındayken Kutsal Ruh’la dolacak. İsrailoğulları’ndan birçoğunu Tanrı’ları Rabbe döndürecek. O’nun önünde, ruh ve güç bakımından İlyas peygamber gibi yürüyecek.” (Luka, Giriş, 1-4)

Yahudilerin kralı Herodes Yahya’nın halk üzerindeki etkisinden rahatsızdı, bir bahaneyle başını kestirerek öldürdü. Bu olaydan kısa süre sonra, mucizeleriyle insanları etkileyen İsa (a.s) ile ölmüş olan vaftizci Yahya arasında ilişki kurulması kralı sinirlendirmişti;

“Herodes yapılanların tümünü duydu. Bazı çevrelerde dolaşan ‘Yahya ölüler arasından dirildi’ söylentisi karşısında şaşkınlığa düştü. Kimisi ‘İlyas göründü’ diyordu. Kimisi de, ‘Eski çağların bir peygamberi yeniden yaşama döndü’ yolunda konuşuyordu. Herodes ‘Yahya’nın başını ben kestirdim’ dedi. ‘Ama kendisine ilişkin bunca söz duyduğum bu kişi de kim?’ Bu nedenle İsa’yı görmek istedi.” (Matta, 14/1-12; Markos, 6/14-29)

Yahudiler, hem İsa (a.s) hem de Yahya’yı yok etmek için hep fırsat kolladı. Her ikisine de defalarca sordular, ancak istedikleri cevabı alamadılar. Yahya kendisinin İlyas Peygamber olduğu yönündeki iddiaları teyit etmedi. İsa (a.s) ise gizli bilgiyi sadece yakın talebeleriyle paylaştı. Bu yüzden halkın kafası karışıktı. Defalarca ölen ve dirilen, zaman ve mekân sınırlarını aşan bu İnsanoğlu’nun kim olduğunu anlayan çok azdı.

İnsanoğlu İsa Peygamberin kendisi miydi, yoksa İlyas mı? Eğer İlyas (a.s) İnsanoğlu ise, farklı zamanlarda, farklı kimliklerle mi yaşamıştı? İsa (a.s) yerine kendini kurban ederek çarmıha gerilen İlyas mıydı?

Bütün bu soruların cevabı, belki de hiçbir zaman tam olarak açıklanmayacak ledünnî bir ilmin derinliklerinde saklıdır. Kutsal metinlere göre –İbranice adı Eliyah olan– İlyas (a.s) sanki zamanda yolculuk yapan gizemli bir şahsiyettir. Pek çok defa doğmuş, ölmüş ve tekrar dirilmiş gibi anlatılan Hz. İlyas tarih boyunca çeşitli isimler altında yaşamış gibidir. Kur’an-ı Kerim’in İlyas’tan söz ederken çoğul kullanması ilginçtir: “Selâmun alâ ilyasîn” (Saffat, 130)

Kelime sonundaki –în Arapça çoğul ekidir. Pek çok âlim “Selam olsun İlyas’a ve O’nun izinden gidenlere” şeklinde tercüme etse de, doğrusu ‘Selam olsun İlyaslara’ olmalıdır. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, bu sözcüğün Âl-i Yasîn şeklindeki okunuşuna dikkat çekerek âyette Yasîn ailesine işaret edildiğini belirtir. Hem İlyas’ın babası, hem de Muhammedî (s.a.v) hakikatin isimlerinden biri olarak el-Yasîn kıraatı konuyu daha da ilginç kılıyor. Diğer bir deyişle ‘İlyas’ bir şahıs adı olmaktan çok –Mehdi gibi– tarif bildiren bir sözcüktür.

Hz. İsa’nın işaret ettiği bu batınî bilgilerin anlaşılabilmesi için gelecekte olacak bazı olayların gerçekleşmesi gerekiyordu. Kutsal Kitap İnsanoğlu’ndan sadece geçmişte veya İsa (a.s) zamanında yaşamış biri olarak değil, gelecek zamanda da pek çok işler yapacak bir hükümdar gibi bahseder;

“İşte size bildiriyorum: Her kim beni insanların önünde açıkça kabul ederse, İnsanoğlu da onu Tanrı’nın melekleri önünde açıkça kabul edecektir.”8

“O zaman eğer biri size, ‘Bak, Mesih burada’ ya da ‘Bak bak, şurada’ diyecek olursa inanmayın. Çünkü sahte mesihler ve yalancı peygamberler türeyecek. Bunlar önemli belirtiler gösterecek ve göz kamaştırıcı işler yapacak. Öyle ki, mümkün olsa seçilmişleri bile kandırırlardı. Bakın, sizlere önceden söylüyorum. Bu nedenle size ‘İşte, O çöldedir’ derlerse oraya gitmeyin. Ya da, ‘İşte, O iç odalardadır’ derlerse inanmayın. Çünkü şimşek doğuda parlayıp batıya kadar nasıl aydınlatırsa, İnsanoğlu’nun gelişi de tıpkı bunun gibi olacak.”9

“O acılı günlerin hemen ardından güneş kararacak. Ay ışığını vermeyecek, yıldızlar gökyüzünden düşecek, göklerin güçleri sarsılacak. Bunun üzerine gökte İnsanoğlu’nun belirtisi görünecek. O zaman yeryüzünün tüm ırkları dövünecek. İnsanoğlu’nun güçle ve sınırsız yücelikle göğün bulutlarında geldiğini görecekler. Meleklerini yüksek boru sesiyle salacak; O’nun seçilmişlerini yedi iklim dört bucaktan, göğün bir ucundan öbür ucuna dek toplayacaklar.”10


“İncir ağacından ders alın: Dalı filizlenmeye yüz tutunca, yaprakları da yeşerince yazın yakın olduğunu bilirsiniz. Bunun gibi, bu gelişimleri gördüğünüzde de O’nun yakında, kapılarda olduğunu bilesiniz. Doğrusu size derim ki, bu olayların tümü yerine gelinceye dek bu soy kaybolmayacaktır. Gök ve yer geçip gidecek, ama sözlerim geçmeyecektir.”11

“Bu nedenle sizler de hazır olun. Çünkü İnsanoğlu hiç beklemediğiniz bir saatte gelecektir.”12

“İnsanoğlu yüceliği içinde, tüm meleklerle birlikte geldiğinde, yüceliğinin tahtında oturacak. Bütün uluslar O’nun önünde toplanacak. Çobanın koyunları keçilerden ayırdığı gibi, O da onları birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak. Sonra Hükümran sağındakilere, ‘Gelin Babam’ın kutluları’ diyecek ‘Dünyanın kuruluşundan bu yana sizler için hazırlanan hükümranlığı alın. Çünkü açken bana yiyecek verdiniz, susuzken susuzluğumu giderdiniz, yabancıyken beni içeri aldınız, çıplakken giydirdiniz, hastayken yokladınız, hapisteyken beni görmeye geldiniz.’

Bunun üzerine doğrular O’na ‘Ya Rab’ diyecekler ‘Biz seni ne vakit aç gördük de doyurduk, susuz gördük de su verdik? Ne vakit seni yabancı gördük de içeri aldık, ya da çıplak gördük de giydirdik? Ne vakit seni hasta, ya da hapiste gördük de görmeye geldik?’ Hükümran şöyle yanıtlayacak: ‘Doğrusu size derim ki, bu kardeşlerimden önemi en az sayılana yaptığınızı bana yapmış oldunuz.”13


Demek ki İnsanoğlu’nun kardeşleri vardır. Hakikat ve ahiret kardeşlerin birlikte olmasına zaman ve mekân engel olamaz. Biri doğuda, biri batıda, biri geçmişte, biri gelecekte, biri dünyada biri ahirette de olsa, bir ve beraber sayılırlar.

Kelimelerle ifade edilemeyen bu ince hakikati halkın anlamakta zorlanması doğaldı. İnsanoğlu’ndan kimi kastettiğini İsa Peygambere pek çok defa sordular:

“Bunun üzerine topluluk ‘Ruhsal yasadan duyduğumuza göre, Mesih tüm sonsuzluk boyunca kalacaktır’ diye yanıtladı. Öyleyse nasıl oluyor da sen ‘İnsanoğlu’nun yükseltilmesi gerekir’ diyorsun? Bu İnsanoğlu denen kimdir?’ İsa onlara ‘Kısa bir süre daha Nur aranızda olacak’ dedi. ‘Nura sahipken yürüyün ki karanlık üzerinize bastırmasın. Karanlıkta yürüyen nereye gittiğini bilmez. Nura sahipken Nura iman edin ki Nur çocukları olasınız.”14

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder