6-MAYMUN DEYİP GEÇME

Bir milletin kaderini değiştirdi... Başbakan Elefterios Venizelos 1917'de Kral Konstantin'i tahttan indirmeyi başarmış, yerine oğlu Alexander’ın geçmesini sağlamıştı. Bu darbe Yunanistan’ın Trakya ve Anadolu’yu işgal edebilmesi için zorunluydu. Çünkü Konstantin 1. Dünya Savaşında tarafsız kalmayı tercih etmişti, hatta eşinden dolayı Almanlara daha yakındı. Venizelos’un ise Fransa ve İngiltere ile birlikte hareket edecek bir krala ihtiyacı vardı. Alexander bu işe çok hevesliydi, babasının yerine tahta geçer geçmez büyük Yunan İmparatorluğu hayalini gerçekleştirmeye koyuldu.

Başlangıçta işler planlandığı gibi gelişti. Osmanlı Devleti savaşı kaybedince İngilizler tarafından ödüllendirildi, Ege Bölgesi ve Trakya’yı işgal etmelerine izin verildi. Başbakan Venizelos ve Kral Alexander artık büyük ideallerinin gerçekleşeceğinden emindi. Ancak bir hayvan bütün planları bozdu. Maymun tarafından ısırılan kral 25 Ekim 1920’de öldü. Bir ay sonra seçimlerde Venizelos ağır bir yenilgi aldı. O dönemde kral yanlıları ile cumhuriyetçi Venizelos arasında amansız bir mücadele vardı. Konstantin eskisinden daha güçlü olarak geri döndü.

Bu defa Fransa ve İngiltere mızıkçılık yaptı. Her ne kadar Yunan ordusu Anadolu’ya girmiş olsa da Alman yanlısı kralı yüz üstü bıraktılar. Winston Churchill, Mustafa Kemal ile iyi bir barış yapılabileceğini düşünüyordu.67

Haziran 1921’de Fransa’nın eski bakanlarından H. Franklin Bouillon Ankara’ya geldi. Bu gayri-resmî görüşmeyle Fransa da tarafını belli etmişti. Yunanlar Kütahya-Eskişehir hattından hücuma geçince Türk ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilerek zaman kazanmaya çalıştı. 3 Ağustos 1921’de TBMM İsmet Paşa’yı Genel Kurmay Başkanlığından azlederek Fevzi Çakmak’ı görevlendirdi.

Yunan Ordusu Haymana’ya kadar yaklaşmıştı ama bu kritik aşamada kelimenin tam anlamıyla afalladılar. İngiltere ve Fransa’dan herhangi bir yardım alamadıkları gibi Ankara'ya ilerlemelerine de onay verilmiyordu. Artık her iki taraf da son hamleye hazırlanıyordu. Yunanistan 29 Temmuz 1922’de İngiltere’ye nota vererek Türkleri barışa zorlamak için İstanbul’u işgal etmeleri gerektiğini bildirdi. O yıllarda İstanbul sokaklarında Yunan bayrağı dalgalanıyordu.

Bu Yunanların son umuduydu. Ordu komutanı Georgios Hatzanestis (Hacıanesti) birliklerini Anadolu’dan İstanbul’a sevk etmeye başladı. Her ne kadar kendilerini yarı yolda bırakmış olsalar da dostlarının ateş açmayacağını umuyordu. Ama umduğu gibi olmadı. İngilizler başta tarafsız gibi davrandı, ancak iş ciddiye binince komutan Harrington ateş emri verdi. Fransız General Pellé, İngilizlerin ve İtalyanların da desteğini alarak Yunan askerlerini Çatalca önlerinde durdurdu. İstanbul’a yaklaştırmadılar.

Fransa ve İngiltere, Konstantin'den pek hazzetmedikleri gibi, Alman sempatizanı krala Konstantinopl'u hediye ederek ikinci "Büyük Konstantin" olmasına izin vermeye hiç de niyetleri yoktu. Malum, I. Büyük Konstantin 330 yılında İstanbul'u kurup Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapan, hem Ortodoks hem de Katolik Kilisesi'nce "aziz" kabul edilen büyük kraldı. Türk tarihiyle karşılaştıracak olursak Fatih Sultan Mehmed'e benzetilebilir. İşte Yunan Kralı, Roma tarihinin en önemli imparatoruna eşdeğer bir konuma yükselmek üzereyken planlar alt üst oldu.

Sonunda Yunanlar acı gerçeği kabullendi. Fransa ve İngiltere Türk tarafı ile anlaşmıştı. Ankara Hükûmeti bitirici darbeye hazırlanırken onlar son umutla İstanbul’a girmeyi denemiş ama başaramamıştı. Mustafa Kemal’in emriyle 26 Ağustos 1922’de büyük taarruz başladığında Yunanlar iki arada bir derede kalmanın şaşkınlığını yaşıyordu. İki tümeni Trakya’ya sevk ederek orduyu bölen General Hacıanesti 400 km uzaktan savaşı idare edemedi. Sonunda orduyu bırakıp kaçtı, Mustafa Kemal Paşa iki günde işi bitirmişti.

Fransa tarafını erken belli etse de İngilizlerin çark etmesi zaman almıştı. O yıllarda Liberal parti ile Muhafazakâr parti koalisyon halindeydi. Başbakan Lloyd George ve Churchill Liberal olmakla beraber kabinede zayıf konumdaydılar. Yunanları destekleyerek Türklerin işini tamamen bitirmekten yana olan bu gruba karşı muhafazakârların temsilcisi Lord Curzon Ankara Hükûmeti ile anlaşmaya gayret ediyordu.

Büyük Taarruz sonrasında İzmir'i Yunanlardan geri alan Türk ordusu İstanbul'a ilerlerken Çanakkale'de İtilaf devletleri ile karşı karşıya geldi. Fransa ve İtalya bu krizde Türk tarafında yer alarak çatışmaya girmedi, ama İngiltere agresif davranınca savaşın eşiğine gelindi. Lord Curzon'un olmadığı bir toplantıda Başbakan Lloyd George ve sömürgelerden sorumlu bakan Churchill krizi tırmandırmayı tercih etti, bu hata koalisyonun sonu oldu. "Chanak Affair" olarak tarihe geçen bu kriz sonrası hükûmet düştü, Lloyd George başbakanlığı kaybetti ve muhafazakârlar yeni kabineyi kurunca Ankara Hükümeti ile anlaşma önünde hiçbir engel kalma.

Aslında İngiltere'nin bu çizgiye gelmesi kaçınılmazdı, çünkü Ermeni soykırım iddialarına dayalı politikası uluslararası arenada destek bulmuyordu. Daha Sivas Kongresi esnasında ABD adına Mustafa Kemal Paşa ile görüşen General Harbord, milli mücadeleyi açıktan desteklemiş, Başkan Wilson'ı İngiliz siyasetine karşı bilgilendirmişti.

Ankara Hükûmeti’nin zaferi kesinleşince, İngilizler açısından iş yeni kurulacak olan devletin kendi adamlarına emanet edilmesine kalmıştı. Ankara’da sadık piyonlar, güvenilir mason biraderler vardı, hatta ülkeyi kurtaracak kahraman bile belirlenmişti. Hiç hesapta yokken Albay İsmet birden ortaya çıkmıştı. Kuvvet komutanlığı yapmış, ordular yönetmiş onca general dururken hiçbir deneyimi olmayan bir albay komutan yapıldı. II. İnönü savaşını kaybetmek üzereyken son anda Fevzi Çakmak yetişti, komutayı devralıp yenilgiyi galibiyete çevirdi. Durumu toparladı orduyu tekrar İsmet İnönü’ye teslim etti ama bu defa da Kütahya-Eskişehir savaşında hezimete uğradı. Başarısızlığın kapatılacak bir tarafı olmadığı için resmi tarih bu yenilgiyi görmezden geldi.

Bu mağlubiyet üzerine İsmet Paşa azledildi, hatta hezimetin sorumlusu olarak idamla yargılanması gündeme geldi. Fevzi Çakmak sorumluluğu üzerine alarak İsmet Paşa’yı idamdan kurtardı. Sonunda TBMM kararıyla Mustafa Kemal bütün yetkiyi bizzat ele aldı. Büyük taarruzla Yunan birlikleri bir daha toparlanamayacak şekilde yenilgiye uğrattı. İsmet İnönü’nün asla başaramayacağı bu askeri operasyon Mustafa Kemal Paşa için çocuk oyuncağı gibiydi. Çok daha zor şartlarda zaferler kazanmıştı. Yunan kuvvetlerini Anadolu’dan süpürmek onun yeteneklerinde bir komutan için zor bir görev sayılmazdı. Özetle, Gazi Mustafa Kemal ve Fevzi Çakmak sayesinde İsmet İnönü zoraki kahraman oldu. Sebebini tahmin etmişsinizdir, İngiltere'nin malûm kanadı en başından beri, en kolay anlaşacağı biriyle muhatap olmak istiyordu...

Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığı andan itibaren kendisine itaat eden paşaların önemli bir bölümü bütün bu mücadelenin hilafetin ihyası için verildiğini düşünüyordu. Ama bilmedikleri bir husus vardı; onlar da tıpkı Yunanlar gibi planın tamamından habersizdiler ve belki de asla bilgi sahibi olamayacaklardı. Bir kısmı bunu Halife'ye ihanet olarak değerlendirdi, yollarını ayırdı.

Oysa hilafetin kaldırılması planın en önemli parçasıydı. Bu Mustafa Kemal’in kişisel tercihi değil Fransız ve İngilizlerin ‘olmazsa olmaz’ şartıydı. Vahdettin, tıpkı Kayzer II. Wilhelm gibi bir gün milletinin selameti için saltanattan feragat etmek zorunda kalacağının bilincindeydi. Bir daha dönme umudunun olmadığının da farkındaydı. Önemli olan hilafet makamını bir şekilde muhafaza etmekti. Mustafa Kemal Paşa da Osmanlı hanedanını kurtarma ihtimali olmadığını biliyordu. Tek amacı vardı: Her ne pahasına olursa olsun bağımsızlığı koruyarak hilafeti tesis etmenin bir yolunu bulmak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder