1-BİR CASUS

Gerçeğin açığa çıkma zamanı gelmiştir. Her illüzyon gibi bu gösterinin de sonu vardır. 100 yıla yakın bir süredir Türkiye'de ilginç bir oyun sergileniyor. Biz buna "Ya Atatürk, ya Osmanlı" büyüsü diyoruz. Sihirbaz İngiliz Devletidir. Halk iki tercihten birine mahkum edilir;

1. Atatürk'ü seviyorsanız Osmanlı'ya düşman olmak zorundasınız.
2. Osmanlı'dan yanaysanız Atatürk düşmanı olmalısınız...

Büyünün sırrı ise iki koldan toplumu sersemletmekte yatıyor. Bir tarafta Osmanlı Devletini savunuyor görünen bir ekip sürekli "Atatürk Yahudi dönmesidir, İngiliz ajanıdır, dinsizdir, Osmanlıyı yıkıp Hilafeti kaldırmıştır..." nakaratını tekrarlarken, diğer bir ekip Anıtkabir'den "Burası bizim mabedimiz siz kendi caminize gidin, Nutuk bizim kitabımız siz kendi Kuran'ınızı okuyun." diyerek Lord'un verdiği vazifeyi yerine getirirler. Her ne kadar birbirine zıt görünse de, bu iki cenah aynı ortak amaçta buluşuyor: Atatürk İslam düşmanıdır!

İşte illüzyonun hilesi tam bu noktada yatıyor; tercihinizi yaptığınızda siz de büyülenenler arasında yerinizi alıyorsunuz. İster sevsin, ister düşman olsun, bugün gelinen noktada herkes kendi yarattığı Atatürk'e inanıyor, gerçeğine değil!

Osmanlıyı savunanlar zihinlerinde yarattıkları "İslam düşmanı Atatürk" imajından pek memnundur. Ateistlerin Atatürk'ü de doğal olarak dinsiz. Liberaller ve laikler batı hayranı bir Atatürk'e tapıyor. Kimi solcular Atatürk'le Nazım Hikmet arasında çelişkide kalsa da, bozuntuya vermeyip ikisini birlikte idare etme çabasında. Turancıların hayalinde ise ırkçı bir Atatürk profili var. Hepsi kendi inandığı Atatürk'le huzurlu yaşarken, acı gerçeğin kimseyi mutlu etmeyeceğinin farkındayız.

İşin aslı...
Mustafa Kemal daha harp okulu yıllarında Yıldız Teşkilatına alındı. Bu örgüt Türk tarihinin ilk istihbarat kurumu olmakla kalmayıp, Sultan II. Abdülhamid Han'ın dehasıyla dizayn edilmişti. İrlanda'dan Vatikan'ın en mahrem kasalarına, Çin sarayından Endozenya'ya kadar geniş bir alanda etkindi. Ajanların en yeteneklileri en zor görevler için yetiştirilirdi.

Mustafa Kemal Selanik'te yaşaması sebebiyle Sabetayistler arasına sızmak için idealdi. Günümüz dindarları kabullenmekte zorlansalar da İslam'a son derece bağlı bir dava adamıydı, ancak özel misyonu farklı bir profil çizmeyi gerektiriyordu.

Mustafa Kemal işinin kolay olmadığının farkındaydı. Konu Yahudi cemaatinin Siyonist emellerine indirgenecek kadar basit değildi. İmparatorluğu yıkmayı amaçlayan Fransa merkezli bir şebeke, İngiltere'nin himayesinde Yahudi lobisini taşeron olarak kullanıyordu. Fransa'da icat edilen kuraldışı (irregulier) masonluk, sadece geleneksel masonluğun manevi değerlerini yıkmakla kalmıyor, dinsizleri bile locaya alıyordu. 1717'deki spekülatif devrimden sonra ortaya çıkan bu şebekenin ilk icraatı Fransa Kraliyetine son verip, dinsizlik temeline dayalı ulus-devlet modeli icat etmek oldu. 1789 ihtilali Fransa'yla sınırlı kalmadı. Örgütün İtalya kolu "Carbonari" Habsburg Hanedanına son verirken, İttihat ve Terakki kolu da Osmanoğulları ile hesaplaşma derdindeydi. Fırkaya mason olmayanlar alınmıyordu. Her aday büyük bir titizlikle seçiliyor, saltanat ve hilafet karşıtı faaliyetleri uzun yıllar gözlendikten sonra sadakatinden emin olunca İttihat ve Terakki partisine kabul ediliyordu.

II. Abdülhamid Han olan bitenin farkındaydı. Bu şeytani şebekenin içine sızmak kolay değildi, bir şekilde bunu başaranlar her ne pahasına olursa olsun konumunu korumak zorundaydı. Bedeli ağır olsa da, bu kutsi görev için yetiştirilen subaylar, sadece dünyayı değil, gerekirse ahireti de feda etmeye hazırdılar.

Sıradan insanlar için anlaşılması zor bir vazifedir. Çünkü bir asker, dinine, milletine hizmete mukabil şehitlik arzu eder, cenneti ister... Ama bazılarının manevi mükafatlardan da feragat etmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal en zor şartlar altında görevini tamamlamak üzere yetiştirilmişti. Rolünü mükemmel oynadı. O kadar ki aradan geçen yüz yıla rağmen sırrını çözebilen olmadı.

Pek çok kişi için inanması zor olabilir; Mustafa Kemal, Halife'ye sadakatla bağlı olmakla kalmayıp, belki de Sultan'ın en güvendiği subaydı.

Kanıtlar...

1. Harp okulunda öğrenciyken padişah aleyhine gazete çıkardı. Bir düşünelim, resmi tarihin Kızıl Sultan dediği, muhaliflerini asan, kesen zalim bir diktatör olarak anlattığı padişah aleyhine değil konuşmak, gazete çıkaracak kadar ileri giden birine ne yaparlar? Mesela Saddam Hüseyin ne yapardı, veya Kaddafi kendisini devirmek isteyen harp okulu öğrencileri gazete çıkarsa nasıl cezalandırırdı? Fazla meraklandırmayalım. Mustafa Kemal'e ciddi bir ceza verilmiyor. Ama çok büyük gürültü çıkarıldığı kesindir. Resmi tarihin yapabildiği tek açıklama okul komutanı Rıza Paşa'nın isyankar öğrencileri iyi savunduğudur. Hangi komutan padişahı devirmeye çalışan askerlere sahip çıkarak kendini tehlikeye atar diye hiç sormayın, çünkü verilecek cevap yok.

2. Mustafa Kemal'e ceza verilmediği gibi kurmay olarak mezun olur. Hadi ceza verilmemesi padişahın bir merhamet anına denk geldi, en azından erkanı harp (kurmay) olması engellenebilirdi. Hangi diktatör isyankar bir subayı ödüllendirerek "paşa" yapıp eline ordu verir?

3. Kurmay yüzbaşı olarak mezun olan Mustafa Kemal İstanbul'da tayin beklerken ne yapar? Daha yeni saraydan azar işitmiş sabıkalı bir subay ilk iş hemen bir çete örgütler, Beyazıt'ta bir Ermeni'nin evini kiralayıp Sultan'a suikast planlar. Ama aralarına bir saray casusu sızmıştır, ihbar sonucu hepsi tutuklanır. Elebaşı Mustafa Kemal özel bir hücreye konur. Tutuklananlardan biri de Ali Fuat Cebesoy'dur. Babası paşa olduğu için torpillidir ama hatıralarında yazdığına göre o bile dayaktan kurtulamaz.

Kinross ve diğer tarihçiler Kızıl Zindan namıyla meşhur bu cezaevinden pek sağ çıkan olmadığını söyler. En azından sakat kalırdı. Çünkü bu zindanda siyasi mahkumlar tutulurdu, çoğunlukla mahkemeye bile çıkmadan asılırdı. Ali Fuat Bey kendisi sorgulanırken içeriden feryatlar duyduğunu, muhtemelen Mustafa Kemal'in de işkenceye maruz kaldığını söylüyor. Ama gören olmamış, çünkü tek başına özel bir hücrede sorgulanmış. Ülkede olabilecek en ağır suç olan padişaha suikast girişiminde bulunan terörist başına ne ceza verilmiş, tahmin edin. Diyelim idamdan kurtuldu, 10 yıl hapis, sakat kalana kadar işkence...?

Bir buçuk ay kadar mabeyn dairesinde misafir edildikten sonra Mustafa Kemal'e cezası tebliğ edildi: "Tayinin beklediğin gibi Makedonya'ya değil, Şam'a çıktı."

4. Bu kadar merhamet fazla diyenler için not; dışarıya karşı öyle güzel bir tiyatro oynanmıştır ki herkes Mustafa Kemal Bey'in azılı bir saltanat düşmanı olduğuna, çok ağır işkencelerden geçtiğine, padişahı devirmek için her şeyi yapacağına tereddütsüz inandırılmıştır. Zaten işin sırrı da buradadır. Her kim dava uğruna hapse girip işkence görürse kıdemli olur. Hapisten çıkınca itibar kazanır, hızlı yükselir.

İdamdan kıl payı kurtulmuş Mustafa Kemal, saltanatı yıkmak(!) için Şam'da hemen bir örgüt daha kurar. Vatan ve Hürriyet fırkasının peş peşe şubelerini açar. Beyrut'tan Selanik'e kadar pek çok yeri kaçak dolaşan Yüzbaşı Mustafa Kemal'in birliğinde olmadığını -nedense- kimse fark edememiştir. Esas önemli yer Selanik'tir. En başından beri amacı isyancıların merkezine sızmak olan Mustafa Kemal nihayet bunu başarır. Teklif İttihat ve Terakki'den gelmiştir; "hedefimiz aynı, örgütleri birleştirelim" önerisini Mustafa Kemal Bey kabul eder.

Ve, iki seneye kalmadan tayini Şam'dan Selanik'e çıkar...

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Sayin N.Fevzi Bilir,

    Bu calismaniz icin size minnettar oldugumu belirtmek isterim. Bendeniz ile paralel düsünmüssünüz. Benim baska bir ispatim daha var. Diyelim ben Tümgeneral Kazim Karabekir olsam ve benden ast rütbeli Tuggeneral Mustafa Kemale itaat etmem padisahim tarafindan bana emredilmis olsa ve itaat etsem. Birlikte Mustafa kardesimle sehir sehir gezsek camilerde Mustafa kardesimin dini konusmalarini dinlesem gözlerim yasarsa imanla aska gelsem ve orduyu birlikte el ele güclendirsek. Akabinde büyük taarruza ciksak ve daha sonra birden Mustafa kardesim dinsizlesse. Hatta üstüne üstelik bir de beni Ona suikastten yargilasalar pacayi zor yirtsam. Ben böylesine namussuz birini öldürmek icin plan yapardim. Bu plani gerceklestirmek icin gerekirse kildigim namazlari birakirdim. Her gün alkol tüketirdim ta ki Cankaya casuslari Kazim Pasa alkolik oldu lafini düsmanim Mustafaya iletene dek. Essek degil ya bu adam. Dinsiz ise hosuna gidecektir namazinda birinin alkolik olmasi...Elbet beni bir gün sofrasina cagiracaktir. ilk cagirdiginda güveni daha da saglamlastirmak icin ve aranma ihtimaline karsi silahsiz giderdim. Hatta padisah ve Allah kitap aleyhinde küfürlü sözler bile ederdim. Güvenini tam manasiyla kazanmak icin bir 6 ay daha böyle rol keserdim. En sonunda ya onu davet ettigim bir av partisinde, ya da Cankayada alninin ortasindan vururdum. Ben birlikte ciktigimiz davayi satmis birine gerekirse bunlari yapardim. Neden yapmadi? Kazim Karabekir bunun yerine Cünki O Mustafa Kemaldi dedi? Anilarina ragmen yargilanmasina ragmen bu sözü söyledi. Aradan yillar gecti hangi kaynak oldugunu hatirlamiyorum amma Kazim Pasa Atatürk icin bu sözü söylemis. Bunu bir kitapta okumustum. Eger ki Atatürkü nefret etmesine ragmen dedigim gibi öldürmemisse Kazim Karabekir bir vatan hainidir. Amma olaylarin ic yüzünü bilirseniz gercek anlasiliyor. Calismlarinizda basarilar dilerim.

    YanıtlaSil
  3. Öncelikle bu çalışmanızdan ötürü sizlere minnettarım bazı şeylerin farkına varma açısından bu verdiğiniz bilgiler çok kıymetli ammavelakin bazı tezatlıklar var Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Ulu HAKAN 2.Abdülhamidin aleyhinde gazete çıkardığını öne sürmüşsünüz bu hangi gazetedir acaba? Paşa Hazretlerinin kendi çıkarmış olduğu gazetelere bi göz gezdirdiğimizde tarihler arasında bi tezatlık meydana geliyor mesela Minber gazetesinde 2.Abdülhamid aleyhinde bazı şeyler yazıp hapse girip hiçbir şey olmadan çıkması desek Minber gazetesini 1918 tarihinde yayınlamış bilemiyorum kafamda bazın soru işaretleri var yardımcı olursanız müteşekkir olurum saygılar .

    YanıtlaSil